Masal bu ya Aynalarında bazen cüce oldum Bazen dev Ve hep korktular sevgimden Oysa ne cüce idim Ne dev Sadece şiirlerde aşkı arayan gizli bir özneydim Ana rahmine doğru büyüdüm Güneşi gerçek bildim Ne kış dedim Ne yaz Bölüştüm durdum dallarımı Ama hep ayaza kaldım Sonra kırıla kırıla kendime vardım
Vardım da Aşkı arayan imgeler çizen düşlerimin İçimde bulduğum kireçlerimin Zamana dökülen tozları olduğunu gördüm Hepsi bu
Can Nazlı
NE UÇAR NE KAÇAR
Bir kuş
Gözleri akar
Kokuna hasret uykularda
Rengi yok
Ne telaşlı
Ne ürkek
Dolanır içinde
Yukarı, aşşağı
Sağa, sola
Kuzeyin yıldızı gözlerinde
Bir seni bilir
Muzip bir müzik duyar
Ne uçar
Ne kaçar
İlle de sen der
İlle de sen
Can Nazlı
AYAKLARININ GÖLGESİ DEĞDİ
Bir sokak lambası oldum Kuytu köşelerin yalınızlığıydım Kuytu köşelerde bekledim seni Bir budala sandılar beni Oysa budala değildim Kanatlıların dalıydım Ve beni en çok küçük kanatlılar sevdi Sonra dünyanın en cimrileri orduları ile geldi Ne biriken tozlarımı Ne de biriktirdiğim yıllarımı görmediler Kahkahalar atıp Bir budala dediler Geçip gittiler Tozlarım, yıllarım gözlerime perdeler biçip durdu Ama hiçbiri yakışmadı Ya boyu denk gelmedi Ya eni Ve hiçbirinde pile yoktu Bitmeyen bir kum saatine döndüm Hep içime aktım Yağmurlar, karlar, rüzgârlar, güneşler misafir ettim de Bir sen gelmedin dedim durdum Çok bekledim çok Yaz mıydı, kış mıydı Gece miydi, gündüz müydü unuttum Yaş’lanmış mıydım Yaş mı almıştım bilemedim Sonra ayaklarının gölgesi değdi donmuş gövdeme Gözlerimi ovuşturdum gizlice Tozlarıma , yıllarıma öyle veda ettim o gece
Can Nazlı
AMA BİTMEDİ
Döndün arkana Gittin Bir öykü yazdım ama bitmedi Kendime açılan kapılarım vardı Sayamadığım kadar kulp topladığın O kulplardan merdivenler yaptım Her biri yıldızlara uzanan İsimleri yoktu Sormadım da Gülümsedim Galaksilerden geçtim Her gece bir yıldızla vals yaptım Beğenmedin Yüzünü ekşittin Eksildim dedim Kulaklarını kapattın Sonra ziller taktım Rüzgâr’a bıraktım Ellerine baktım Yüzüm sandım İçlerine iki meşe diktim Büyüdüler Neşe dediler Her birine birer renk verdim Ben kırmızıya aşıktım Sen en çok sarıyı sevdin Sarardım Geldi bir ala karga Zıp zıp zıpladı Kumarbaz seni dedi Kapattın gözlerini Döndün arkana Gittin Bir öykü yazdım ama bitmedi
Can Nazlı
GÜLÜŞÜM
Yağmur’a, kar’a inat gülüşüm Toprak altında köklerim köklerini ararken Bulduğum gülüşün gülüşüm Çiçekler açmış dallarını koklarken açan gülüşüm Gökte yıldız saçan gülüşüm Ağzına yüzüne en çok yakışan yer gülüşüm
Görüyorum oradasın Ses veriyorum Sesim evreni dolaşıyor … Aramızda bir karadelik… Zalimmiş Karadelik Yutuyor sesimi, kelimelerimi Duymuyorsun “sen’in ben’i” olduğumu Sonra sesin göktaşı olup bana çarpıyor Soluk yüzlü avuntular denizine gitmemi istiyorsun Oysa ben gözlerindeki kayıp adalar cennetini arıyorum…
Kalbimin genleri Derin, köklü genleri Toplayıcı toplumdan kalmışlığıyla topluyor geçmişten geleceğe bilinen bilinmeyen bütün dilleri, bütün yazıları Tam, kocaman gövdeli yaşlı çınarımın gölgesinde gözlerimi kapatıp biraz dinlenmek istiyorum Cebimde unuttuğum taşlarımın huysuzlaşacaklarını, yerlerinde duramayacaklarını hissediyorum Derken cimdikleyiveriyorlar etimi Canım acıyor “Ah” diyecek oluyorum, susuyorum Mutluyum! Mutluyum bana kendilerini nasıl ihmal ettiğimi fark ettirdikleri için Taşlarım benim güzel taşlarım Güle oynaya ellerime geliyorlar Biraz öpüşüp koklaşıyoruz Fısıltılar duyuyorum İçlerinden biri “köprücük kemiğine al beni, biraz orada kalayım ne olur” diyor Ah canım benim diyorum öpüp istediğini yapıyorum Sonra kulağıma eğilip “ceplerin ” diyor “Ceplerini bilir misin ne haldeler”! O zaman anlıyorum ceplerimin de ne kadar çok yorulduğunu ve beni kıramadıkları için sessizliğin görünmezlik pelerinini giydiklerini…
İçimden sayıp derin bir nefes alıyorum Sayelerinde özgürlüğün hiç bu kadar anlamlı olmamışlığını kazıyorum bütün parmak uçlarıma Bırakıyorum ceplerimi özgürlüğün sıcak ellerine Ellerimde taşlarım, çocuklar gibi gülümsüyorum En çok birbirleriyle sarılmaca oynamayı sevdiklerinin mırıltıları yükseliyor Ayaklarımı nazikçe okşayan çimenlere bırakıyorum onları İkisi benden ayrılmak istemiyor Diyorum hava kararacak Toprak istiyor ayaklarım Bana ateş lazım Orası buraya uzak Özlersiniz kardeşlerinizi sonra çok ağlarsınız, çok ararsınız birbirinizi Hem yol uzun yorulursunuz Hiç tık yok Peşime takılıp “Bir köprüde karşılaşmış iki inatçı keçi” şarkısını söyleye söyleye arkamdan geliyorlar…
Zaman geçiyor Ayaklarım iyice şişmiş Uzanıyorum, gözlerim gökte Gök olmuşsun bana bakıyorsun Gözlerim yüzünü seyreder gibi dalıyor içlerine Kararmış gök Ay’a, yıldızlara aşık oluyor Hiçlerim başlıyor yine Hiç bu kadar güzel bir aşk görmemişim İçim gidiyor Taşlarımla sarılıp uyuyoruz Titreyerek uyanıyorum Elim, yüzüm donacak kıtlıklarının kutuplarında Kıtlıkların buzsuz bir kutup Onun içindir ki Eskimo’ların evini inşa edememiş bir öksüz var derinlerimde “Buzlar Kraliçesi” olsam kolay Yaptırırım kendime buzdan bir saray Donacak yerim, yerlerim kalmaz Kalbi buz Ruhu buz Dili buz… Gözlerinin yaşları buz Ama istemezdim yaşadığını hissedemeyen Don diyarının buzlar kraliçesi olmayı Böylesi çok daha iyi
Evet “dil” Şimdi hatırladım Güvercinleri kayıp bir şehirdeydik Dumana muhtaç bir şehirde Bedenimi arıyorum Tükenmiş kibritlerim Kaybolmayım diye yollarda bıraktığım kibritlerimin hepsini tüketmişim Nasıl ateş yakabilirim ki oluyorum Ah taşlarım küçük kuzucuklarım Biz biz diye eteklerimi çekiştiriyorlar Dünyanın merkezi göz kırpıyor İçim umut dolup taşıyor El ele tutuşup döne döne ateş dansı yapıyor kibritlerim Gözlerimde kıvılcımlar Tüte tüte dumanım geliyor Çığlık çığlık dumanımın dili Oh çekiyorum Öyle derin oh çekiyorum ki başım dönüyor Doğumunun sancısı başlıyor Evren yeniden oluşuyor
Şimdi sesim sen oluyor “Çok aradım çok bekledim çok özledim seni Çokkk…”
Can Nazlı
KIŞ GELİYOR
Söz bir kuş’muş Ne zaman kış gelecek olsa Yeni hikayeler için Başka baharlara Dallarımızı terk eylermiş …
Can Nazlı
SANA KOŞARDIM
Seslendin bana
“Küçük kız
Küçük kız
Söyle bana nerdeydin
Dün sabah bekledim
Oynamaya gelmedin”
…
Özledim seni
Bilmedin
Oysa kim bilir kaç kez uykularım sana vardı
Usulca sessizce
…
Dün çocukluğum geçti sokaklarından Dolaştım bütün gece içinde Maviydin Dişleri kapıya kırmızı bir iple bağlı çocukluğumdun Çekirdekli Çıtırpıtırlı Dalyalı Saklambaçlıydın Siyah önlüğümün beyaz yakasıydın Baharda yağ sattırıp bal sattırırdın Yine de ticaret yapamadık Bir elmayı bölüşürdük hep birlikte Çağlalarına dalardık Sıcak asfaltının kokusu geçerdi yazlarımda Ayı oynatanların ardından gitme diye uyarırdın Halı yıkayan teyzelerin memeleriydin Köpüklerinde dans ederdik Sabun kokardık Tahtayla sularını çekerdik Ruhlarımızı arındırırdın
Bırakırdım yollarına kendimi
Güne akmış çıplak ayaklarım
Öyle çocuk
Öyle mutlu
Sana koşardı
Islık çaldım sana
Terlik fırlattın kalbime
Ki’lerim oldun
Düşlerimi bıraktım sana
…
Can Nazlı
AH LEMAN
Evrilmiş limon Kız leman Aşk kadınım Gözlerinden dilinden damlıyor inan Biliyorum uzun zamandır arıyorsun liman Ama yok ki yaman Nerede imanı olan Kalmışsın fırtına fırtına Hep dalarsın da Tek biriktirebildiğin zaman İki alana bir bedava ayrılık Ah leman Kaybolmuş çocukluğum Ağarmış saçlarında yapraklar Dökülüp durur Saklambaç oynarken hep ebe kalan Vay yavrum vay Hasretimsin Ne çok unutkan oldun sen leman Aynalar bana küsmüş diyorsun Aynandım Ama küsmedim İçinde bir gevezeyle dönüp dolanan Yorgunluğum benim Tilkiler üzüm getirsin diye bekleyip Geceleri yatmayan Sabahları uyanamayan uykucum Kapı arkasına saklanamayan 45’likleri havalara fırlatan Sevgililikten malulen emekli olan Sonra ağlayan Çıtır çıtır plak leman
Atıştırmalık kalbim
Acı biberim
Yırtık kotum
Karyola gıcırtılı dişlim
Güneşin kızılı öpmüş seni
Çil çil olmuş
Teninde gülümser sana gözleri
Bak temmuz da bitti
Ah ahhh
Direnme bebeğim
Sigorta atmış
Hepsi sistemsel
Ay ilahi leman
Koştum ardından yoruldum antikam
Şekere katam ben seni lemannn
Kuzum
Ciğerim
Hasret kokulum
Bitimsiz sevda
Kırmızı başlıklım
Hain kurt çok